Balıkçılık Yapılan Yerler ve Balıkçılık Türleri
Ülkemizde En Çok Hangi Balık Türleri Vardır
Üç tarafı denizlerle çevrili, sayısız göl, akarsu ve nehirleri bulunan, mavinin tadını her daim tadan bir memlekette yaşıyoruz. Denizden ne çıksa yiyenler için, emeklilik günleri gelmiş de uğraş arayanlariçin, daha sağlıklı daha güzel bir gelecek için, dünya barışı için, insanlık için masmavi bir iş; balıkçılık.Ve balıkçılıkla geçinen bölgelerimizi yazımız vasıtasıyla beğenine sunuyoruz.Sapsarı bozkırlardan, boz atlarıyla savaşçı, hayvancılık, göçebelik yapan kadim Türkler de her insanlık topluluğu gibi yaşamak için içgüdüsel olarak su kenarları ve dere yataklarını tercih etmişti. Nehirler,akarsular, şelaleler etrafında kurulan boy boy aileler yaşamlarını balıkçılık dışında neredeyse her türlü işi yaparak geçindirmişti. Bunu nadide dilimizde bulunmayan balık isimleri ile fark edebiliyoruz. Şu anda zevkle ve keyifle yediğimiz besin değeri yüksek faydaları sayılmakla bitmeyen balık ve onların adlarının dilimize Yunanca ve İtalyancadan geçtiğini görüyoruz. Bu da gösteriyor ki Türkler balıklarla Yunan ve İtalyan dostları sayesinde tanışmıştı.
Balıkçılık Denilince Aklıma Gelen İlk Şehir
Üç yanı denizle çevrili yarım adamızda balıkçılık deniz balıkçılığı ve tatlı su balıkçılığı olarak iki farklı çeşitle karşımıza çıkıyor. Türkiye’de yılda en çok hamsi balığı avlanıyor. Zaten balıkçılık denilince aklımıza Karadeniz ve Ege Denizleri geliyor. Karadeniz Bölgesinin başlıca yaşam kaynağı olan hamsi balığı av dönemi boyunca Karadeniz’in 30-35 mil açıklarında dahi avlanabiliyor. Karadeniz’de balıkçılık deyince aklımıza ilk olarak Trabzon geliyor. Karadeniz’in hırçınlığını üzerinde bulunduran şehirde balıkçılık gelişmiş durumda. Takalar, gemiler ve ağlarla yapılan avlar memleketin özellikle hamsi ihtiyacının hatrı sayılır bir kısmını karşılamakta. Karadeniz’in burnu Sinop’ta ise balıkçılık kendi yağında kavrulma derecesinde sanayileşmenin olmadığı durumda devam etmekte. Balık adlarını kültürel etkileşim sonucu dilimize entegre ettiğimiz Yunan dostlarımızın kapı komşusu konumunda olan Egeli balıkçılarımız için av mevsimi ve balık yemek tutkulu zevklerden biri konumunda. Ege’ye yerleşimin ilk çağlarından beri balıkçılık bölgenin en önemli geçim kaynağı olarak göze çarpıyor. Muğla ilinde turizmin gelişmesiyle birlikte balıkçılık da paralel olarak gelişmiş. Bafa ve Köyceğiz göllerinde tatlı su balıkçılığı yapılırken Datça’da da balıkçılık küçük çapta bir geçim kaynağıdır. Balıkçılığı bu ilçelerde turizmin yanı sıra ekonomiye de önemli ölçüde olumlu etkiler sağladığını söyleyebiliriz. Girinti ve çıkıntılarıyla coğrafya derslerine konu olan Ege Denizi’nde kıyı veya koy balıkçılığı ile önemli ölçüde barbunya, mercan ve istavrit balıkları, sahil balıkçılığı ile ise sardalya, palamut, lüfer gibi balıklar avlanıyor. Ege’de balıkçılıkla uğraşan, sakinliğin ve dinginliğin cenneti olarak tanımlayabileceğimiz çok sayıda balıkçı köyü bulunuyor. Bunlardan birkaçı Ege’nin kuzeyinde bulunan Babakale, Seferihisar tarafında bulunan Sığacık, Bozburun Yarımadası’nda yer alan Selimiye. Denizlerindeki doğal kaynaklarının gün geçtikçe azaldığını gördüğümüz memleketimizde denizlerin kötü kullanımı ve kirletilmesi ile balıkçılık mesleği de tehlikeye giriyor. Vitamin ve besin değeri olarak insanlık için son derece önemli olan balık tüketimi bu sebeplerden dolayı gözle görülür biçimde azalıyor.